yumak



İSTANBUL 2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ
GÖRSEL SANATLAR YÖNETMENLİĞİ
İSTANBULDA YAŞIYOR VE ÇALIŞIYOR PROJESİ
IN BETWEEN-ARADA-TRA
ANTONIO MUNTADAS ÇALIŞTAY PROJELERİ SERGİSİ kapsamında:

MSGSÜ TOPHANE-İ AMİRE KÜLTÜR MERKEZİ
20 OCAK-14 ŞUBAT 2010




İSTANBUL'DA YAŞIYOR VE ÇALIŞIYOR PROJESİ ÇALIŞTAYLARI SERGİSİ kapsamında:

SANAT LİMANI
1-31 EKİM 2010







video -kısa versiyon-





YUMAK
''denize sıfır, %100 saf yün''

İstanbul, şeyle şey arasında... Bir sarayla bir iskele, çay bahçesiyle yalı, bir devlet kurumuyla bir otel, bir askeri bölgeyle diğeri... İçinden deniz geçen şehir, şimdi denize sırtını dönmüş gibidir, balık tutanları saymazsak... Aslında çoğu zaman denize yakından bakmak istemezsiniz, çünkü ordan çöp geçer, uzaktan görmek daha iyidir ve deniz manzarası her zaman ciddi para eder. Boğaz gören evler, deniz görerek içilen bir fincan kahve, denize karşı kıyılan nikah diğerlerine göre çok daha pahalıdır. İşte ekonomimize bu kadar katkısı olan o denizin kenarı, doğal olmayan şekilde, para ve iktidar kimdeyse ona aittir.

Sıradan, bir kapıdan geçerek girilebilecek yerlere girecek metaryellerden ve ayrıcalıklardan yoksun olan kahramanımızın tek istediği boğaz kıyısında şöyle bir yürümekti. Ama bu masum isteği gerçekleştirmek pek kolay sayılmaz. Denizi ararken çoğunlukla bir duvar kenarıyla otoyol arasındaki dar bir kaldırımda yürümek zorunda kalır, aslında bu bile o kadar kötü değil, çünkü giderek denizden daha da uzaklaşacak, girilmesi yasak ve tehlikeli olan sınırın kenarında tepeleri aşacaktır. Böyle bir durumda denizi tekrar bulabilmek zafer gibidir, şölenlerle karşılanır. Bu mutlulukla ne yapacağını şaşıran kahramanımız, bu eşsiz ve sınırlı deneyimini ölümsüzleştirmek ister. Yürüyebildiği kıyı parçasını bir iple ölçer, o ipten bir yumak yaparak geri döner, makarasını alıp yoluna devam eder. Sınırlandırılmış keyfini üçle çarpmıştır.

Tekrar bir duvar, bir parmaklık, bir girilemezle karşılaşması uzun sürmez, orda ipi koparmak zorundadır, bu nokta yumağın boyutunu belirler. Vazgeçmez, denize en yakın yoldan yürümeye devam eder, o zaman arkasından sürüklediği makarasının tekerleğinden çıkan ses, denizi arayan adamın sızlanışı gibidir. ''Denizi özleyenler için'' bir şarkı söyler...

Söz konusu yürüyüş -performans-, Moda'dan başlar, Anadolu Feneri'ne çıkıp Boğaz'ın Karadeniz'e açılan manzarasını görene dek, 6 gün boyunca devam eder. Sonra karşıya geçilir, Rumeli Feneri'nden Yenikapı İskelesi'ne dek 6 gün daha... İp bazen oltalara takılır, bazen denize sürüklenir, yumaklara misina ve yosun karışır. Yol boyunca gerçek bir deniz kıyısıyla karşılaşmak neredeyse mümkün olmaz, denizi görebileceğiniz ve balık tutabileceğiniz, düzenlenmiş ve çoğunlukla deniz doldurularak oluşturulmuş alanlar, otoyolla deniz arasında bırakılmış ufacık bir beton yol, en iyi ihtimalle kayıkhaneler, parklar... ama galiba en kötüsü denize nazır otoparklar. Deniz bazen görünür ama parmaklıkların, kayalıkların, arabaların ardındadır.

Tüm kıyılar ve binalar arasına sıkışmış denize giden küçük aralıklar ölçülüp, tüm Boğaz kıyıları ya da kıyıya en yakın yollar yürünerek geçildikten sonra, elde edilen farklı boyut ve renklerde -her gün için ayrı renkte ip kullanılmıştır- yumaklar ve performansın tamamına ait video kayıtları galeri mekanında yerleştirme öğesi olarak kullanır. İzleyici performansın yapıldığı tüm günlerin, tüm semtlerin, Asya ve Avrupa yakalarının ve tüm kıyı parçalarını temsil eden yumakların arasından geçer. Belki biri tüm yumakları birleştirip daha da büyütmeyi isteyecektir...





Cumhuriyet Pazar, 10 Ekim 2010