Eşref Yıldırım’ın 9 Ocak - 9 Şubat 2025 tarihleri arasında ''5 Sanatçı 5 Sergi Projesi - Ayan Beyan Sergisi'' kapsamında Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde gerçekleşecek olan Günler, Dizeler, Düğümler kişisel sergisi ile sanatçının yirmi yılı bulan üretimleri, toplumsal bellek, zaman ve hatıra ilişkisi üzerinden şiirsel bir anlatı ekseninde bir araya geliyor.
“Günler, Dizeler, Düğümler” zamanın çok katmanlılığına ve insanın yaşam boyu biriktirdiği hatıralara odaklanıyor. Eşref Yıldırım, biriken imgelerin haritasını oluşturarak geride bıraktığımız günlerin döngüsünü yeniden hatırlatır, şiir dizelerindeki örtük anlamı, çözülmeye yüz tutmuş bir kumaşı ve bir topluluğun ortak belleğinde yankı bulan duygusal katmanları onarmayı ifade eden bu döngü, toplumsal hafızanın düğümlenmiş anlarına tanıklık ederek, görülen ve görülmeyen arasındaki sınırı belirgin kılıyor. Kendi düğümünü izleyiciye sunarken, çözüldükçe yeni anlatıları açığa çıkarıyor.
Yıldırım'ın tuval üzerine yağlı boya tekniğiyle ürettiği Şair Portreleri serisinde portrelere eşlik eden örgüler; düğüm düğüm, emek emek örülen şiirleri somutlaştırır. Şairin şiiri yazarken gösterdiği görünmez emeğin performatif bir tekrarı niteliğinde olan bu ince şeritler, şaire karşı bir saygı duruşunu temsil eder. Zamanın parçaladığı şairlerin yüzleri, örülü dizelerin bir araya gelmesiyle tekrar görünür kılınır.
Kendimi Seviyorum başlıklı serisinde Yıldırım, hissetmemiz gerekenler hakkında âhkam kesen, samimiyetsiz pozitifliğin karşısında, gündelik hayatında maruz kaldığı düşmanca söylemleri aynanın karşısında tekrar eder. Birbirine zıt iki önermeyi, hemen her gün deneyimleyen insanın benliğini içselleştirir. Sorunlu insan ilişkilerinin dağıttığı, yok ettiği ve hiçleştirdiği benlik ‘kendini sev’ cümleleri ile olumlanır.
Yıldırım’ın medyada sıklıkla yer alan zayiat haberlerini işlediği, Hiç Kimsenin Ölümü serisinde, kayıpların bir güce karşı teslimiyeti ve hayatın her alanında hüzünlü bir şekilde var olduğunu hatırlatan tuvalleri karşılar. Kayıpların siyasi mekanizmaya direkt veya dolaylı bağlarını, görünür kılar. Benzer tutum, Roboski’de öldürülen otuz dört kişinin gözlerinin örüldüğü göz bantlarından oluşan Takip çalışmasında da izlenebilir. Davanın takipsizlik kararıyla sonuçlanması ve otuz dört canın adalet arayışının altını çizen yerleştirme, bu gözleri üstümüze dikerek, hak arayışının bitmeyeceğini ve üstümüzdeki vicdani yükün ağırlığını anımsatır.
Kişisel olanın politik olduğunu vurgulayan Yıldırım, bireylerin içerisinde bulundukları toplumsal hiyerarşileri ve atfedilen toplumsal cinsiyet rollerini, eşitsiz güç ilişkileri bağlamında değerlendirir. Yıldırım, Kadınlar başlıklı serisinde sansüre uğramış, resmi tarih anlatılarından dışlanmış kadın şairlerin ve kadın hakları aktivistlerinin portrelerini resmeder. Ermeni yazar Zabel Yesayan’ın, Türkiye’de kadın hareketinin kurucularından biri olan Nezihe Muhiddin’in ve Türkiye’nin öncü gazetecilerinden biri olan Suat Derviş’in anlatılarına yer verir.
Yenilgi Günlüğü başlıklı kişisel sergisinde yer alan Tepe serisi, gündelik yaşantımızda aldığımız kötü haberlere karşı kayıtsızlığımızı konu edinir. Yıldırım, gazete haberlerinden etkilendiği fotoğrafları dönüştürerek yeniden biçimlendirir. İnsanın, canlılara verdiği tahribat üzerinden gerçekliğimizi sorgulayan Yıldırım, devlet tarafından meşrulaştırılan ve toplum tarafından spor olarak kabul görülen avcılık eylemini eleştirir. Avcılığın başarı ve kahramanlık ile eşleştirilmesinin toplumdaki konumunu irdeleyerek insanın, canlılara verdiği tahribat üzerinden gerçekliğimizi sorgular.
Yıldırım’ın Hiç Kimsenin Ölümü serisinde üçüncü sayfa haberlerinde yer alan ölümleri konu aldığı; .gazete kupürlerini resimlerine işleyerek boya katmanlarını açığa çıkardığı, décolage tekniği ile gazetenin alt katmanlarını görünür kılmak için yüzeyi söküp atar. Tamamlanmışlık iddiasından kurtulmayı simgeler. Her gün tekrar basılan bu malzeme tuvalin yüzeyinden sökülüp atılır. Yıldırım, Haber değeri taşıyan ancak sonrasında unutulan ve çeşitli nedenlerle ölmüş, öldürülmüş insanların yayınlanan fotoğraflarından yola çıkarak yaptığı resimlere o haberleri tekrar yorumlayan yazarların yazdığı metinler eşlik eder. Böylece Gözden Geçirilmiş İkinci Baskı adında, sadece 3. sayfalardan oluşan tek sayılık bir gazete meydana gelir.
Ayşe Çavdar, Eşref Yıldırım’ın Toz ve Küf başlıklı kişisel sergisi için kaleme aldığı Şiddet Örüntülerini Düğümlemek: Bireysel Öykülerden Kolektif Tecrübeye başlıklı metinde, şöyle der: ‘Bu bağlamda diplerden yükselen düşünceler ve hisler boğazda ifade bulamadan birbiri üzerine istiflenir. Birbirine eklenen duygular karmaşık bir örüntü oluşturur. Bu örüntü büyüdükçe hisler ve düşünceler ifade edilemez hale gelir. İfade edilemeyen duyguların yerini düğüm alarak onları tanımlanamaz bir alaşıma dönüştürür. Düğüm, içsel ve dışsal olanın arasında vuku bulan bir çelişkiyi temsil ederek ancak belli şartlar altında ve kontrollü olarak birbirlerine tercüme edilebileceklerini ima eder.’ Çavdar’ın “düğüm” metaforu, Eşref Yıldırım’ın Günler, Dizeler ve Düğümler sergisinde yeniden yankı bulur. Sanatçının 20 yıllık üretiminde, bireysel ve toplumsal hafıza arasındaki karmaşık ilişki, bu düğümler aracılığıyla görünür kılınır. İfade edilemeyen duyguların ve çözümsüz kalan hatıraların oluşturduğu bu düğümler, hem bir çelişki hem de bir iletişim aracı olarak var olur. Günler, Dizeler ve Düğümler zamana ve hafızaya dair sorgulamalarla dolu bir örüntü içinde, hem çözülme hem de yeniden inşa olma süreçlerine tanıklık eder.
From January 9 to February 9, 2025, as part of the 5 Artists 5 Exhibitions Project - Ayan Beyan Exhibition, Eşref Yıldırım’s Days, Verses, Knots will be hosted at the Çankaya Municipality Contemporary Arts Center. This exhibition brings together over twenty years of the artist's work in a poetic narrative that delves into themes of collective memory, time, and the relationship between memory and experience.
Days, Verses, Knots focuses on the multilayered nature of time and the memories that accumulate throughout one’s life. Eşref Yıldırım constructs a map of the accumulated images, reminding us of the cyclical nature of the days we leave behind. The exhibition repairs the emotional layers resonating in the collective memory of a community by drawing attention to the latent meanings within poetic verses, unraveling fabric, and witnessing the knotted moments of societal memory. In doing so, the boundaries between the visible and the invisible are sharply defined. As Yıldırım presents his own knot to the viewer, new narratives emerge with each unraveling.
In his Poet Portraits series, created with oil on canvas, Yıldırım intertwines threads alongside the portraits, each knot symbolizing the laborious and invisible work embedded in the poet’s verse. These delicate threads perform an act of homage to the poet, a tribute to the invisible effort behind the crafting of poetry. The faces of poets, worn away by time, become visible once more through the interwoven lines of their verses.
In the I Love Myself series, Yıldırım challenges the insincere positivity that dictates what we ought to feel. He confronts the hostile discourses he encounters in daily life, repeating them in front of a mirror. These contradictory propositions become internalized in the individual, as their fractured self is, paradoxically, affirmed through the mantra “love yourself,” despite the alienation caused by damaging human relationships.
Yıldırım's No One’s Death series addresses the losses and resignations faced in the media, reminding us of the pervasive presence of sorrow in every aspect of life. These works make visible the direct and indirect links between these losses and political mechanisms. A similar approach can be observed in Pursuit, where the eyes of thirty-four victims of the Roboski massacre, killed by an airstrike, are sewn shut in eye masks. This installation underscores the lack of justice in the case, with the victims’ quest for accountability emphasized through the direct gaze of the eyes, reminding us of the ongoing moral burden that rests upon us.
Focusing on the political nature of the personal, Yıldırım evaluates the social hierarchies and gender roles assigned to individuals, considering them within the context of unequal power dynamics. In his Women series, the artist paints portraits of women poets and activists excluded from official historical narratives, censored and overlooked by mainstream discourse. Among these figures are Armenian writer Zabel Yesayan, Nezihe Muhiddin, one of the founders of the Turkish women’s movement, and Suat Derviş, a pioneering Turkish journalist. Yıldırım gives space to their voices, offering a counter-narrative to the gendered silencing of history.
In Diary of Defeats, which features the Hill series, Yıldırım explores humanity’s indifference to the bad news that permeates our everyday lives. The artist transforms photographs influenced by newspaper reports, questioning our reality through the lens of the harm humanity inflicts on other living beings. He critiques the societal normalization of hunting, a practice glorified as success or heroism, examining its place within societal values and challenging its naturalization.
In No One’s Death, Yıldırım uses décollage techniques to peel away layers of paint, revealing the hidden beneath the surface. By incorporating news clippings about deaths from the third page of newspapers, the artist tears away the layers of the news material, undermining the claim of "completion" in the work. The images of people who have died or been killed are accompanied by texts by journalists who revisited and reinterpreted these deaths. This results in the creation of Revised Second Edition, a single-page newspaper composed entirely of third-page stories, presenting the often overlooked, hidden tragedies of daily life.
In the text Tying the Patterns of Violence: From Individual Stories to Collective Experience written by Ayşe Çavdar for Yıldırım’s solo exhibition Dust and Mold, it is stated: "In this context, the thoughts and feelings that rise from the depths are stacked upon one another without finding expression, creating a complex pattern. As this pattern grows, the feelings and thoughts become increasingly inexpressible. The unspoken emotions are replaced by knots, transforming them into an amalgam that cannot be defined. The knot represents a contradiction between the internal and the external, implying that only under certain conditions and in a controlled manner can they be translated into one another." Çavdar's metaphor of the "knot" reverberates in Yıldırım's Days, Verses, Knots exhibition. Through this series, the artist makes visible the complex relationship between individual and collective memory, as these knots serve as both contradictions and communication tools. In Days, Verses, Knots the exhibition bears witness to the processes of unraveling and reconstruction, all while exploring the intricate patterns of time and memory.