*For English please scroll down
“Sağol!”, Eşref Yıldırım’ın yine Galeri Zilberman’da 2012’de gerçekleşen “Hiç Kimsenin Ölümü”nün devamında gelişti. Gazetelerin 3. Sayfa haberlerinden hareketle oluşan “Hiç Kimsenin Ölümü”, gazeteyi de mecra olarak kullanarak görünülürlüğü tartışıyordu. Yeni sergisi “Sağol!”da da konu edilen Türkiye’de insan hayatına verilen değerin göreceliliği. Konu olarak, devlet gözetimi altında ya da devletin ‘hataları’ nedeniyle ölenleri ele alıyor: Şüpheli asker ölümleri, Roboski katliamı ve zorla kaybedilenler.
Serginin merkezindeki resimler, yeşil asker bezi ile bayrak gibi gösterilerek ironik bir şekilde
yüceleştirmektedir. Sanatçının resimdeki deneyselliği, konusundaki gerginlikleri adeta taklit eder.
Sergide resimlerle birlikte sanatçı kitabı ve buluntu objeye müdahale gibi araçları kullanan sanatçı,
resmin kurmaca düzlemini günlük hayata nüfuz etmiş malzemelerle yan yana göstererek, kurgu ile
gerçeklik arasındaki sınırı sorguluyor.
Sanatçının Roboski’de katledilenler için ördüğü göz bantlarına bakarken, ölenlerin fotoğraflarını
dikkatle incelemiş birinin yorgunluğunu görüyoruz. Ölen her insan-çocuğu için bir bant: 34 bant.
Vicdani retçilerin açıklamalarını kelime kelime bir kasetin şeridine yazdığında, Yıldırım’ın o sözleri
gerçekten sahiplenip sahiplenmediğini önemsemiyoruz artık. “Hissettiğini ima ettiği bu acı gerçek mi?”
diye sormuyoruz kendimize.
Eşref Yıldırım (1978, Bursa) İstanbul’da yaşayıp çalışmaktadır. Katıldığı karma sergilerden bazıları:
Figure Out: Turkish Contemporary Art, Artsawa, Dubai, BAE (2012); 1. İstanbul Yaz Sergisi, Antrepo 5
Sanat Limanı, İstanbul (2011); Rogue Element, İstanbul-New York, Rh+ Artgallery, İstanbul (2011); In
Between / Arada / Tra, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür Merkezi,
İstanbul (2010); Embracing the Solitude, YellowFishArt, Montreal, Kanada (2010); Sınırlar Yörüngeler
6, Siemens Sanat, İstanbul (2010). Sanatçı 2012 yılında Galeri Zilberman’da “Hiç Kimsenin Ölümü” adlı
kişisel sergisini açtı.
---
“Salute!” was developed in relation to Eşref Yıldırım’s previous exhibition, “Nobody’s Death” that also took place at Galeri Zilberman in 2012. With “Nobody’s Death”, which took as its point of departure 3rd page news from newspapers, Yıldırım explored visibility by using the newspaper itself as a medium. In his new exhibition, “Salute!”, the artist discusses the relative notion of the value placed on human life. The subject matter is those who die under the custodianship of the state, or those who die because of the state’s “mistakes”: suspicious soldier deaths, the Roboski massacre, and those who are mysteriously “lost”.
The paintings, which are the center of the exhibition, are executed on green canvases and displayed as flags, glorifying perhaps ironically. The artist’s experiments in painting mimic the tensions that he deals with in his subject matter.
In the exhibition, the artist employs the artist’s book and found objects, in addition to painting, showing the constructed surface of painting next to materials that infiltrate daily life, questioning the boundary between the fictional and reality.
When looking at the eye masks the artist has woven for those massacred in Roboski, we see the fatigue of somebody who has intensely examined the photographs of the dead. A mask for every fallen person: 34 masks. And we don’t care if Eşref Yıldırım staked a claim at the words of the conscientious objectors he recorded word by word. We don’t ask ourselves, “This pain which he implies he feels, is it real?”.
Eşref Yıldırım (b. 1978, Bursa) lives and works in Istanbul. He participated in numerous group exhibitions,
including Figure Out: Turkish Contemporary Art, Artsawa, Dubai, UAE (2012); 1st Istanbul Summer
Exhibition, Antrepo 5 Art Port, Istanbul (2011); Rogue Element, Istanbul-New York, Rh+ Artgallery, Istanbul
(2011); In Between / Arada / Tra, Istanbul 2010 European City of Culture, MSGSÜ Tophane-i Amire Cultural
Center, Istanbul (2010); Embracing the Solitude, YellowFishArt, Montreal, Canada (2010); Borders Orbits
6, Siemens Art, Istanbul (2010). The artist opened his first solo exhibition in 2012 in Galeri Zilberman,
“Nobody’s Death.”
“Sağol!”, Eşref Yıldırım’ın yine Galeri Zilberman’da 2012’de gerçekleşen “Hiç Kimsenin Ölümü”nün devamında gelişti. Gazetelerin 3. Sayfa haberlerinden hareketle oluşan “Hiç Kimsenin Ölümü”, gazeteyi de mecra olarak kullanarak görünülürlüğü tartışıyordu. Yeni sergisi “Sağol!”da da konu edilen Türkiye’de insan hayatına verilen değerin göreceliliği. Konu olarak, devlet gözetimi altında ya da devletin ‘hataları’ nedeniyle ölenleri ele alıyor: Şüpheli asker ölümleri, Roboski katliamı ve zorla kaybedilenler.
Serginin merkezindeki resimler, yeşil asker bezi ile bayrak gibi gösterilerek ironik bir şekilde
yüceleştirmektedir. Sanatçının resimdeki deneyselliği, konusundaki gerginlikleri adeta taklit eder.
Sergide resimlerle birlikte sanatçı kitabı ve buluntu objeye müdahale gibi araçları kullanan sanatçı,
resmin kurmaca düzlemini günlük hayata nüfuz etmiş malzemelerle yan yana göstererek, kurgu ile
gerçeklik arasındaki sınırı sorguluyor.
Sanatçının Roboski’de katledilenler için ördüğü göz bantlarına bakarken, ölenlerin fotoğraflarını
dikkatle incelemiş birinin yorgunluğunu görüyoruz. Ölen her insan-çocuğu için bir bant: 34 bant.
Vicdani retçilerin açıklamalarını kelime kelime bir kasetin şeridine yazdığında, Yıldırım’ın o sözleri
gerçekten sahiplenip sahiplenmediğini önemsemiyoruz artık. “Hissettiğini ima ettiği bu acı gerçek mi?”
diye sormuyoruz kendimize.
Eşref Yıldırım (1978, Bursa) İstanbul’da yaşayıp çalışmaktadır. Katıldığı karma sergilerden bazıları:
Figure Out: Turkish Contemporary Art, Artsawa, Dubai, BAE (2012); 1. İstanbul Yaz Sergisi, Antrepo 5
Sanat Limanı, İstanbul (2011); Rogue Element, İstanbul-New York, Rh+ Artgallery, İstanbul (2011); In
Between / Arada / Tra, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür Merkezi,
İstanbul (2010); Embracing the Solitude, YellowFishArt, Montreal, Kanada (2010); Sınırlar Yörüngeler
6, Siemens Sanat, İstanbul (2010). Sanatçı 2012 yılında Galeri Zilberman’da “Hiç Kimsenin Ölümü” adlı
kişisel sergisini açtı.
---
“Salute!” was developed in relation to Eşref Yıldırım’s previous exhibition, “Nobody’s Death” that also took place at Galeri Zilberman in 2012. With “Nobody’s Death”, which took as its point of departure 3rd page news from newspapers, Yıldırım explored visibility by using the newspaper itself as a medium. In his new exhibition, “Salute!”, the artist discusses the relative notion of the value placed on human life. The subject matter is those who die under the custodianship of the state, or those who die because of the state’s “mistakes”: suspicious soldier deaths, the Roboski massacre, and those who are mysteriously “lost”.
The paintings, which are the center of the exhibition, are executed on green canvases and displayed as flags, glorifying perhaps ironically. The artist’s experiments in painting mimic the tensions that he deals with in his subject matter.
In the exhibition, the artist employs the artist’s book and found objects, in addition to painting, showing the constructed surface of painting next to materials that infiltrate daily life, questioning the boundary between the fictional and reality.
When looking at the eye masks the artist has woven for those massacred in Roboski, we see the fatigue of somebody who has intensely examined the photographs of the dead. A mask for every fallen person: 34 masks. And we don’t care if Eşref Yıldırım staked a claim at the words of the conscientious objectors he recorded word by word. We don’t ask ourselves, “This pain which he implies he feels, is it real?”.
Eşref Yıldırım (b. 1978, Bursa) lives and works in Istanbul. He participated in numerous group exhibitions,
including Figure Out: Turkish Contemporary Art, Artsawa, Dubai, UAE (2012); 1st Istanbul Summer
Exhibition, Antrepo 5 Art Port, Istanbul (2011); Rogue Element, Istanbul-New York, Rh+ Artgallery, Istanbul
(2011); In Between / Arada / Tra, Istanbul 2010 European City of Culture, MSGSÜ Tophane-i Amire Cultural
Center, Istanbul (2010); Embracing the Solitude, YellowFishArt, Montreal, Canada (2010); Borders Orbits
6, Siemens Art, Istanbul (2010). The artist opened his first solo exhibition in 2012 in Galeri Zilberman,
“Nobody’s Death.”
sağol!
her biri 180x120 cm, kumaş üzerine karışık teknik, metal, 5 parça
takip
el örgüsü, 34 parça
kuyu
sanatçı kitabı, 500 edisyon
vicdani kaset
müzik kaseti, beyaz mürekkep, kalem
Galiba artık sanatçılar tarafından
önemsenmemeyi kabullendiğimiz bir evredeyiz. Çok bizimle ilgilenmiyor gibiler.
Başka dertleri, çok içine sızamadığımız başka bir gerçeklikleri var sanki. İş o
raddeye vardı ki artık yapılan işleri anlayalım diye yazılan katalog
yazılarını, eserlerin yanına iliştirilen açıklamaları bile anlayamıyoruz.
Bizden çok sanat tarihiyle ilişki kuran bu uzmanlaşmış
işler, bizimle diyalog kurmaya direniyorlar. Belirli bir mekânda yapıt ve
alımlayıcı arasında gerçekleşen karşılaşma fikrinin çağırdığı duyusallık bile
değmiyor artık bize. Bedenlerimiz bile aynı yerde değil sanki. Fark kuşkusuz
bâki, deneyim kuşkusuz tekildir. Fakat bedenler arasındaki ortak duyusal
şebekenin bu kadar ıskalanması da şaşırtıcı. İnsan, orada olan bir şeyi kendi
bedeninde bu kadar duymayınca, ister istemez soruyor: “Biz, ikimiz, burada mıyız sahiden?” Dürüst
olalım: Bu dilsiz, kayıtsız, bizlerle göz göze gelmeyen bakışsız ‘şeylerle’ ne
yapacağımızı bilemiyoruz. Sanat eserine özgü “aura” gerçekten öldü mü, yoksa
çağdaş sanat müzelerinin kuytu köşelerinde can mı çekişiyor, bilmiyorum. Fakat
yapıtın varlığına sinmiş niyet, usul
usul ufuktan siliniyor sanki.
Tanımlanması güç fakat yapıtla karşı
karşıya kaldığımız her seferinde orada olduğunu ya da olmadığını sezdiğimiz niyet, ortak zaman, ortak mekân, ortak
tarih deneyimi aracılığıyla tanınır. İşin kendini bunlara teslim etmesi
gerekmez, okunur olması gerekmez, bize bir şeyler öğretiyor olması gerekmez,
hiç gerekmez, çoğu durumda bir sezgi olarak içimizi şöyle bir ürpertip geçmesi
bile yeterlidir. Ürperti, tam o anda niyetle göz göze gelen ilgiye dönüşür— yakalanırız.
Eşref Yıldırım’ın içinden geçtiği tarihin
ona ne yaptığını bilmiyoruz. Asker ölümlerinden nasıl etkileniyor, Roboski’yi
nasıl karşıladı, kuyulardan çuval çuval kemik çekilirken aklından neler
geçiyordu, hiçbir fikrimiz yok. Battaniyelere sarılı bir biçimde karın üzerine
yatırılmış cesetleri ilk gördüğünde hissettiği ilk şey, o anla birlikte
kaybolup gitti. Bilmiyoruz— nasıl
bilelim? Fakat Roboski’de katledilenler için ördüğü göz bantlarına
bakarken, tam da o bantları ördüğü anda bedenine ne olduğunu yine de seziyor
gibiyiz. Önce ezilip sonra nasırlaşan parmak uçlarının zamanı kayıtlı o
bantlarda. Ölenlerin fotoğraflarına bakarak işlenen gözlere sabitlenmiş, o
gözleri —muhtemelen— çıldırtıcı bir dikkatle inceleyen birinin yorgunluğu
kayıtlı— ölüme bakışın yorgunluğu.
Ölen her insan-çocuğu için bir bant: 34 bant! Bu noktada artık samimiyet değil
peşine düştüğümüz. Ya da vicdani retçilerin açıklamalarını kelime kelime bir
kasetin şeridine yazdığında, Eşref Yıldırım’ın o sözleri gerçekten sahiplenip
sahiplenmediğini önemsemiyoruz artık. İlgilenmiyoruz. “Hissettiğini ima ettiği
bu acı gerçek mi?” diye sormuyoruz kendimize.
Şunu not edelim: Sanatçının varlığını
çile’ye teslim ettiği yer, yapıtın gövdesidir. Biz acıyı ya da niyeti orada;
sanatçının gövdesiyle yapıtın gövdesinin kesiştiği tanımsız aralıkta
hissedemiyorsak, o acı ya da niyet aslında hiçbir yerde değildir.
Yıldırım’ın
işlerindeki inat ve sabır, niyet, asker
kaseti dediğimiz şeyin imgesini sergiyi gezenler için artık sonsuza kadar
değiştirdiğinde, verili bir metnin kelimelerini tıpkı kuyulardan çıkarılan
kemikler gibi parça parça birbirlerinden ayırıp yeniden düzenlediğinde –metinsel bir kuyu inşa ettiğinde-, göz
bantlarına özgü körlüğü artık aramızda olmayanların ölü bakışlarıyla çiftleyip
bizleri militer bir tarihin dehşet yüklü gecesine çağırdığında, kısacası çağdaş
sanata özgü baygın ve kendinden hoşnut ruh halinden hiç ummadığımız özgünlükte
bir patlama yarattığında— tam burada durup cümleyi bitirmemek gerekiyor işte; şimdi kendi bedenimize dönmemiz, bize ne
olduğunu çözmeye çalışmamız, artık üçlenmiş olan karşılaşmanın gücünü kendi
varlığımızda tanımlamamız gerekiyor…
Çoktan fark etmişsinizdir; bu yazı,
alttan alta, kendine muhatap olarak bir kuşku söylemini alıyor. Gerekenden çok politik olmanın yarattığı
kuşkudan bahsediyorum. Ve bu kuşku, altında, popülizm imasını, sanatı gündeme
kurban etme ithamını, sanatçının hayat ve sanat arasındaki sınırı ikincinin
lehine aştığı önyargısını taşıyor. Öyle mi sahiden? Gezdiğiniz sergideki işler
—yapısal ya da anlamsal— ironiyi ıskalayan işler değil, belirli bir oyun duygusunu
taşımıyor değiller, çağdaş sanata özgü bir referans çerçevesinin dışında
durmuyorlar. Serginin tamamını oluşturan enstalasyonu bir üst yapı olarak
düşündüğümüzde, Eşref Yıldırım, bu yapının altında, müdahale edilmiş buluntu
nesneden kavramsal sanata, tekstil işlerinden resme, görsel metinden
performansa kadar bir dolu eğilimi yan yana getirerek melez bir biçim labirenti
kurmuş. Açık ki gösterişçi, çiğ bir “duyarlılığın” mekânında gezmiyoruz şu
anda. Başka; çok daha incelik ve dikkat gerektiren, seçimlerinde yalın fakat
bir o kadar da zengin bir sanatçının dünyası baktığımız. Bu dünya, malzemesini
bilmediğimiz başka bir evrenin şifrelenmiş kodlarıyla sunmuyor bize. Belki
kulağa naif gelecek ama burada önemsendiğimizi hissediyoruz. Biri, bir beden,
artık soylarının tükenmeye başladığını düşündüğümüz sanatçıların soyuna özgü
bir niyetle, bizim için kendini zamanın büyük dehşetinin tam yüreğine atmış.
Karşı karşıya geldiğimiz, bakışını
gözbebeğimizde hissettiğimiz, niyetini anlar gibi olduğumuz bu bedeni hepimiz
tanıyoruz galiba…
Şâmil Yılmaz
sağol!/panel from benbirbaskasi on Vimeo.
''sağol!'' sergisi kapsamında 12 Nisan 2014 günü Galeri Zilberman'da gerçekleştirilmiştir.
Moderatör: Rami Öğdül
Konuşmacılar: Pınar Öğünç, Pelin Temur, İsmail Saymaz, Eşref Yıldırım
Konuşmacılar: Pınar Öğünç, Pelin Temur, İsmail Saymaz, Eşref Yıldırım
L'Officiel, Nisan 2014
İstanbul Art News, Mart 2014